
Hepimizin günleri bazen üst üste binen görevlerle, bitmeyen sorumluluklarla, içten içe yankılanan bir yorgunlukla geçiyor. Kendimize bile yabancılaştığımız bu zamanlarda, ruhumuzu beslemek lüks değil, ihtiyaç aslında. Ve iyi haber şu: Bunu yapmak için saatlerce yoga yapmaya, dağlara çekilmeye ya da yeni bir hayata başlamaya gerek yok.
Asıl mesele, hayatın telaşı içinde kendinle küçük ama derin bağlar kurabilmekte.
Sabah gözünü açtığında, önce ekranlara değil, içine bak. Bir nefes... Sadece bir nefes bile, seni yeni bir enerjiyle tanıştırabilir.
Günün niyetini belirlemek, o günkü yolculuğuna yön vermek gibidir. "Sadelik", "denge" ya da sadece "nefes"... Ne seçersen, gün boyunca seni merkezine çağıran bir pusula olur.
Günlük işlerin bile şifa dolu anlara dönüşmesi mümkün. Duş alırken suyu sadece temizlik değil, enerjisel bir arınma olarak gör.
Kahveni içerken onun sıcaklığında şükran bul.
Bir yere yürürken ya da trafikte beklerken kendine nazik sözler söyle.
Bunlar, kendinle kurduğun sessiz ama güçlü temaslardır.
Bir kristali cebinde taşımak ya da gece uyumadan önce bir mumu yakmak belki küçük detaylar gibi görünür. Ama o küçük detaylar, bir bütün olarak senin iç huzurunun yapı taşlarını oluşturur. Tıpkı doğanın döngüleri gibi; ayın evreleriyle, mevsimlerin geçişiyle uyumlandığında sen de kendi iç ritmini hatırlarsın.